21 Aralık 2009 Pazartesi

Merce Cunningham, Biped

Cunningham, danscilarin ekrana yansitilan animasyonlarla hareket etmelerini ister bu performansta. Gercek beden, sanal dansla uyum halindedir. 

link: http://www.dailymotion.com/video/x1f3xr_merce-cunningham-biped_creation

Triadic Ballet

Oskar Schlemmer'in calismasinda odaklandigi nokta kostum tasarimi ve canli bedenleri heykellere donusturmek. Koreografi calismalarina Bauhaus'ta devam eden Schlemmer, mekanik balelerinde insan ve makina iliskisini incelemis, sanat ve teknolojiyi birlestirmistir. 

youtube'a giremeyenler icin videonun linki: http://www.youtube.com/watch?v=xMDtwC76HjA


                       

14 Aralık 2009 Pazartesi

Kitschlesen Bas Yapitlara Ornek





Manet'nin Olympia'sinin(1), Mel Ramos parodisi(2): Buradaki kadin 'nu'su bikini yanik izleri gorunur bir sekilde yatakta uzanan Kaliforniyali bir sarisindir.  Siyah hizmetkari ona cicek uzatirken, o da izleyiciye pis bir siritis atar. 
Ramos, Manet'nin Olympia'sini populer kulturun pin-up girls estetigiyle yeniden yorumlar. Cunku  Sanatciya gore bu resim en az coca cola kadar gorunurlesmis ve siradanlasmistir. Her sanat kitabinda karsimiza cikan, tukettigimiz populer bir nesne haline donusmustur. Yani bir olcude artik kitschlesmistir. Ayni seyi Duschamp'in Mona Lisa'sinda da gormek mumkun. Sanatin mitiyle oynayan Duschamp Mona Lisa gibi bir resmin otoritesini yikiyor.

John Baldessari, Kiss/Panic

13 Aralık 2009 Pazar

Burning The New York Times

A short interview video with Michael Mandiberg shot and Edited by Dan Eckstein (daneckstein.com) in March 2009, with Music from Au Revoir Simone at Eyebeam and Postmasters Gallery NYC.
From the dialog:
I'm Michael Mandiberg. I am an artist, designer, and educator, and I am a Senior Fellow at Eyebeam, which is an Art and Technology Center in Chelsea, Manhattan. 
As an artist I am pretty omnivorous. I have a background in photography, so it is pretty image based, but I was also a really really good bad high school poet. So I am particularly interested in words and their meaning, and their nuances and their poetic value. So I am always looking at the world around us visually, informationally, and culturally, and politically for inspiration
Some of my more recent work involves the laser cutter, cutting paper and books, making sculptures and drawings. The laser cutter takes the information from the computer file, and it uses a laser to cut that shape out of the material being cut, which in this case is a newspaper. 
A few of my recent works are at The Future Is Not What It Used To Be, which is a show at Postmasters Gallery. One is called Old News, which is a stack of New York Times into which I am cutting daily the phrase "Old News" into it. The other is DATA BASE, which is an Oxford English Dictionary with the phrase "DATA BASE" cut into it.
The show itself is about the promise and the failed promise of technology, and its potential to connect people or not connect people.

                              

Michael Mandiberg, New York City, burning the New York Times from Michael Mandiberg on Vimeo.


Pop Sanatin Amerikan Nuleri, Tom Wesselmann








Pop sanatin gelenegini suphesiz dadaya yaslamak zorundayiz. Duchamp, hazir nesneyi kesfettiginde estetik olgusunu yerle bir etmeyi amaclamisti. Ona gore estetik denen sey modaydi ve topluma, zamana gore gorecelik gosterdiginden sanat da tamamen estetik kaygidan arinmaliydi.
Pop sanat, Dadanin kimi ilkelerini yeniden hayata gecirmis gibi gozukse de aslinda Dada gibi hicbir zaman anti-art bir tavir sergilemedi. Populer kultur imgelerini, hazir nesneleri estetik bir baglamda kullanan pop sanatcilar, tuketim kulturunun stereotiplerini yeni bir bakisla gormemizi saglamayi hedefler. Yasanan endustri devriminin ardindan olusan teknolojik ve sonucunda dogan kulturel degisimler, sanatcilarin asil sorguladiklari konu haline gelir.
Kitle kulturu ile yuksek kultur arasindaki sinirlari eritmis olmasi bakimindan yasam ile sanat artik biraradadir ve nesneler artik tekil, yani biricik degildir.
Pop sanatla beraber kitsch de sanatin konularindan biri haline gelir. Kitsch kavramini cok iyi kullanan Pop sanatcilardan biri de Tom Wesselmann'dir. Reklam imgeleriyle kadin nusunu birarada kullanan sanatci aslinda kadini da bir tuketim nesnesi olarak temsillestirir ve tum Amerikan erkek fantazileriyle dalga gecer. Kliselesmis erotik, yari porno imgeleri pop art estetiginde izleyiciye sunar.
Ote yandan, Wesselmann'in nulerini, erkek bakisi tarafindan izlendiginin farkina varan  yeni bir kadin modeli olarak okumak da mumkun olabilir. Bu anlamda, bu kadin erkek bakisinin hem oznesi hem nesnesi olarak her iki rolde de mutludur. Ayni zamanda hem tuketen hem de tuketilendir.
sanatcinin internet sitesi: http://www.tomwesselmannestate.org/


10 Aralık 2009 Perşembe

'Eros ve Psykhe'


Georg Herold icin her seyin basladigi yer sanat,dil, ciddiyet ve mizahin bulustugu noktadir. Gundelik, basit malzemeleri kullanarak espirili bir dilde yeni duzenlemeler olusturur  . Bu malzemeler izleyiciye tanidik gelse de sunulan baglam  cok  farklidir. Iste tam da bu noktada izleyen, sanatcinin yapita vermis oldugu isimle de bir iliski kurmaya baslar. Ornegin, Herold'in, Yapi Kredi 'de 2007'de gerceklestirilen  'Freud ve Cagdas Sanat' adli sergide gordugumuz eserinde oldugu gibi: Eros ve Psykhe.
" Ask tanrisi Eros, baslangicta Psyche'ye eziyet eder, fakat sonunda ona ideal mutlulugu sunar."Eros ve Psykhe adli enstalasyonda sanatcinin kullandigi malzemeler ahsap, tel, bir supurge ve bir naylon kadin corabidir. Uzerinde superge killari bulunan ten rengi kadin corabi, kadini arzu uyandiran bir nesne olarak temsil ederken yine kutunun icindeki disi merkeze dogru egilen supurge sapi erkekligi temsil eder. Ilk bakista ozellikle malzeme secimiyle bizi gulumseten hatta sasirtan isler olsa da aslinda nesnelerin anlamlariyla oynayan sanatci, alisilmis algimizi bozar.

                               

Yves Klein

Yves Klein'in 1960'larda gerceklestirdigi bir dizi aktivite, performans sanatinin erken ornekleri arasinda nitelendirilir. 'Uluslararasi Yves Klein Mavisi' olarak nitelendirdigi  boyaya bulanmis ciplak bedenleri kendi bestesi olan ' Madonna Senfoni'de tuvaller uzerinde dans ettirir. Onlari yuvarlayarak resim yaptirir. Bedenleri tuvale bastirarak yaptigi bu resimler 'antropometrik' resimler olarak tanimlanir.
                            

Mesafe Yok



Pg Art Gallery’nin Tokyo’da yer alan Niche Gallery ile ortaklaşa oluşturacakları projenin ilk ayağı 15 Aralık 2009 – 9 Ocak 2010 tarihleri arasında Pg Art Gallery’de gerçekleştirilecek.  Sergide uzaklıkların ve sınırların yarattığı kültürel farklılıkların yanı sıra, yaşamın içindeki benzer durumlar vurgulanıyor. 

Hiroko Kawase’nin küratörlüğünü yaptığı sergide, Niche Gallery tarafından temsil edilen altı sanatçı yer alacak. Japon sanatçılar Tomiya Nishimura, Nobue Mimura, Shigeru Idei, Tomoro Kawai, Ulala Imai ile Bulgar sanatçı Svetozar Benchev, kendi kültürel öğelerini işlerinde kullanırken, aynı zamanda ulusal sınırları aşıp insanlığın ortak değerleri üzerinde yoğunlaşıyorlar. 

27 Kasım 2009 Cuma

'Gorunmez Canavar' Orlan





Chuck Palanhuik'in cok sevdigim kitabi Gorunmez Canavarlar vucudun ve yuzun deformasyonu ve transformasyonunu ele alan plastik operasyonlar ve kimlikle ilgili olusturulmus inanilmaz bir hikayedir. Cinsiyetin bile bir goruntuden ibaret oldugunu soyleyen Palahnuik Bati kulturunun klasik estetik anlayisini sorguladigi bu kitapta 
tüketim toplumuna ve estetik operasyon kültürüne cok siddetli elestiriler getirir.  Ayni benzerlikte bir egilim gosteren baska bir sanatci ise Orlan'dir.
Cogu kadin genclesmek, guzellesmek hatta cesitli guzellik normlarina uyabilmek icin estetik cerrahiye basvururken Orlan bu estetik ameliyatlari guzellik kavramini sorgulamak ve yeniden olusturabilmek icin kullanir. Carnal art olarak adlandirdigi sanatsal performanslarinda,  vucudunu ve yuzunu yeniden bicimlendirir. Orlan'in performanslari Antik Yunan'in hikayelerinin farkli kadinlarinin en guzel parcalarini alarak, ideal kadin goruntusunu saglayabilmek icin olusturumus bir parodidir. Sanatci vucudun 'degistirilmis bir hazir yapim' olmasi gerektigini dusunur. Bedenini gozden cikartmis, onu neredeyse kurban etmistir. Tek derdi insan vucudunu degistirmek ve onu toplumsal bir tartismaya acmaktir. Hicbir seyin gorundugu gibi olmadigi dunyanin aynisini atolyesi olarak nitelendirdigi ameliyathanelerde yeniden olusturur. Aldigi morfinler sayesinde hic aci cekmiyor gibi gozukse de herzaman icin bir olum tehlikesiyle karsi karsiya gelen sanatci ayni Palahnuik'in kitabindaki karakterler gibi birer gorunmez canavardir.  Kisinin kimliginin yuzuyle ozdeslestigini dusunursek Orlan bu tanimi yikmak istercesine toplumsal otoritelere karsi gelerek kendini kimliksizlestirir.

bedenin Icini disini sergileyen saman Herman Nitsch



Herman Nitsch'in Dirimart'taki sergisini gezdigim zaman tam da performans sanatiyla ilgili yazilar okudugum donemdi. Bu sergiyi gezip de biraz uzerinde kafa yorabilmek icin bile sanirim 60 sonrasi sanat olusumlari hakkinda bir fikir sahibi olmak gerekiyor. Sanatci kadar izleyenin de bircok gorevi var . Yani izleyici olmak kadar  iyi bir okuyucu da olunmasi gerekiyor yeterince isin icine dahil olabilmek ve cesitli okumalar yapabilmek icin. Bu anlamda Nitsch'in sergisi gercekten de izleyiciyi zor duruma sokan hatta sinirlenip ' bu sanat mi?' sorusunu sordurucak bir sergi.
Kisaca performans sanatindan bahsederek baslayalim. Performans sanati, 1950'lerden baslayarak Allan Kaprow ve Jim Dine gibi Amerikali sanatcilarin onculugunde gundeme gelen bir tur olarak dikkat cekse de gecmisi 20.yy in ilk yarisinda gelisen bazi akimlara( futuruzm, dadaizm, gercekustuculuk)kadar goturulebilir. Performans sanati ozellikle kavramsal sanata yonelen sanatcilarin kendilerini her seyden once bedenleriyle ifade edebilmelerinin en dogrudan ifadesi olmustur. Artik, iki boyutlu yuzeyler uzerinde temsil edilen beden basli  basina sergilenen bir sanatsal malzemeye donusur ve ozellikle toplumsal, sosyal problemlerin disavurumunda olusturulan bir mecra haline gelir.  Beden sanati, Happening, Aksiyon gibi isimlerle gundeme gelen performans sanati Situasyonizm, Fluxus, Feminist Sanati ve Arazi Sanati gibi farkli akimlar dahilinde kullanilmistir. 
Performans Sanatinin en uc orneklerinden birini 1960'larda bedene yonelik sadomazosistik tavirlariyla Viyana Eylemcileri grubu olusturur. Genellikle ciplak gerceklestirilen performanslar son derece mustehcen ve rahatsiz edici boyutlara ulasir. Kan ve diski gibi malzemeler kullanan bu sanatcilarin performansi genellikle polis mudahalesiyle son bulur.
Viyana Aktivistlerinden Herman Nitsch kamusal alanlarda gerceklestirdigi bu ritualistik performanslarinda , toplumsal tabularin uzerine gider ve gunluk hayatta karsilassak asla kabul edemeyecegimiz sahnelerle bizi karsi karsiya getirir, genel kabul sinirimizi asar.  Yine bu performanslarla izleyicinin bastirdigi siddet ve sehvet diygularindan arindiklarini savunur.
Dirimartta gezdigim sergi Nitsch'in bir performansinin kaydi, bedenin ici ve disindan olusan fotograflari ve birkac resiminden olusuyordu. Sergiyi gezerken sanatin icinden olan biri olarak kendimi konumlandirmaya calisip surekli nasil bir  okuma yapmaliyim diye dusundum. Bilgimi tazelemeye calistim, birkac sanatci arkadasimla konustum. Kuskusuz bu performanslarin gerceklestirildigi donem ve sartlar gunumuzden cok farkli ve ben bu performanslarin video veya fotograflarini bir galeride gordugum zaman o kadar da samanistik bir rituelin icinde oldugumu hissedemiyorum. Dolayisiyla izledigim vahset yani oldurulen hayvan bedenleri ve bunlarin ic organlarinin carmiha gerilmis insan bedenlerine yerlestirilmesi beni fazlasiyla zorluyor. Aslinda bu tam da Nictsch'in yapmak istedigi sey belki. Yine de gunlerdir etkisinden kurtulamadigim bu sergi hakkinda dusunup duruyorum. Nefretle ciktigim sergi bilgiyle biraz daha anlasilsa da sanirim kafam hala karisik...

                           
Herman Nitsch tracks arte
par TRACKS_unofficial

23 Kasım 2009 Pazartesi

AURA




Gecen hafta Nisantasi'nda gezme firsati yakaladigim bir diger sergi de C.A.M galerideki Murat Germen'in Aura isimli fotograf sergisi. Iceri ilk girdigimde o kadar canli ve patlayan renkler gozumu aldi ki fotograf sergisi oldugunu bilmeme ragmen acaba bunlar resim mi diye kendi kendime sormadan duramadim.Sanirim bu fotograflarin teknik olarak bu kadar resimi andirmasinin serginin ismiyle bir iliskisi var: Aura. Galeride, muzede, sanat fuarinda olsun veya pazarda, markette olsun; sergilenenlerin belli bir aurasi varsa daha cok tercih edilirler. Bu aura, sergilenin kendine has 'guzelliginin' otesinde sekillendirilebilirler de. Ornegin moda egilimlerinden, mekanin niteliginden veya sergileyen kisi veya markanin kim oldugundan..
Murat Germen, fotografin cogaltma ozelligini bu aura serisinde kullanmiyor. Aksine bu 16 adet fotografi tek basim olarak bu sergide karsimiza cikariyor. Boylelikle yapitlarin biricikligini gundeme sokuyor ancak ve ancak bu fotograflarin karsisinda gercekten bir auradan soz edebildigimize isaret ediyor. 
Sanatci ote yandan da,  'piyasa ekonomisi'ni elestirmek uzere, sanatin sergilendigi bazi mekanlarla alisveris yaptigimiz pazar yerleri arasinda fazla fark kalmadigini gosteriyor bu fotograflarda. 

Sergi 10 Aralik'a kadar galeri cam da gorulebilir.

Med Cezir






Marmara'daki ilk senemde dersine her girdigimde kendimi gercekten bir guzel sanatlar okulunda hissetmemi saglayan hocadir Hakan Onur en basata benim icin. Her dersinden cikisimda icimde inanilmaz bir uretme arzusu uyandirirdi gercekten. Cok hos konusan cok zeki bir insandir kendisi diyecegim ama bu sanirim yaptigi resimlerden de cok net okunabiliyor illa konusmasini dinlemeye gerek yok. Baska baska bir dunya yaratiyormus gibi gozukse de Hakan Onur resimlerinde kendi dunyasini, kendi hayali karakterleriyle, bir suru sembollerle ve yazilarla en cok hosuma giden de Mickey Mouse'un elleriyle sanki yeniden kurguluyor. Emre Zeytinoglu da sergi ve Onur icin oldukca guzel sozler soylemis:


Hakan Onur’un “Med-Cezir” sergisi, sanatçının kendi yaşamına doğru çıktığı bir keşif gezisi niteliğinde... Yaşanmış anların çabukça tüketilmesi; tüketilirken de sürekli olarak (ve nedense) “gelecek” olanın tasarlanması, bizim “şimdiki zaman”ı ertelememize neden olur. Sanki yaşamın her anı, geleceği hazırlamakla görevlendirilmiş gibidir. Böylece yaşam, her yaşanmakta olanı ve her deneyimi görmezden gelir ve onu belirsizleştirir. 

Oysa “şimdiki zaman”ı görmezden gelmek, onun geçmişteki varlığını ortadan kaldırmaz. Dahası, deneyimleri de yok etmez. Onlar giderek birikir, bir denizin yükselmesi halinde yaşamımızın kıyılarını sular altında bırakır; kaçınılmaz bir durumdur bu... 

Ama o su baskını bir sürenin ardından yerini, suların çekilmesine bırakır. Tam o çekilme sırasında görülür ki, denizin anılardan sürüklediği tortular, yaşamın kıyısında serili durmaktadır. İşte üst üste yığılmış o tortuların üzerinde bir gezintiye çıkmak, şu andan geriye doğru başlatılan bir keşif yolculuğudur. Artık o tortu tabakası, ayaklarımızın altında asla ilk yaşandığı haliyle uzanmamaktadır. Geçmişte yaşanmış ve deneyimlenmiş olan şeyler, birbirlerinin içine sızmış, yeni bir biçime ve içeriğe dönüşmüştür. Bu içerik, bizim “med-cezir” sürecimizin bir resmidir. 

Hakan Onur “Med-Cezir” sergisinde, kendi yaşamının kıyısına birikmiş o tortu tabakasının üzerinde yürüyor, ayaklarının altında uzanan “”her an”a yeniden ve daha dikkatli bakıyor. Anılar şimdi ilk yaşandıkları halden çok farklıdır. Onlar bugünden geriye doğru seyredilen, fakat yol aldıkça yeni durumlara dönüşen, bir kez daha keşfedilen anlamlardır: Sanatçının yaşadığı her şeyin yeniden sunuluşudur... Sergideki resimlerin içine gizlenmiş bir yaşamdır. 

Emre Zeytinoğlu 

Sergiyi gormek isteyenler : Nisantasi Galeri MAC 23 Ekim- 30 Kasim Tarihleri Arasinda

15 Kasım 2009 Pazar

10 Kasım 2009 Salı

Super Kahramanlar Et Sevmezler






"Avrupa'da Ortacag'da en cok dini kitaplar, ikinci olarak da hayvan albumleri ragbet goruyordu. Bunlar hayvan hikayeleri uzerine hazirlanmis ve zoolojik bilgilerle mitleri, efsaneleri bir araya getiren gosterisli kataloglardi. Her bir yaratigin dogal tarihine ve illustrasyonuna genellikle ahlaki bir ders eslik ediyordu. Acayip, egzotik ve canavarimsi yaratiklara buyuk onem veriliyordu.

"Super Kahramanlar Et Sevmezler" ile Italyan sanatci Pietro Sedda kendi cagdas hayvan albumunu sundu. Bu album mutasyona ugramis hayvan/insan imgeleri ilk bakista rahatsiz edici gorunebilen ama ayni zamanda anlayan, iletisim kurabilen portrelerden olusuyordu. Mister Master(1) da bu portrelere bir ornek.

Disardakiler'in zaman zaman kutlandigi ve melez fantazilerin genetik gercekliklere donusmeye basladigi bir donemde yasiyoruz, ancak birer butun olarak toplumlar cok farkli olanlara genelde kuskuyla ve cekinceyle bakiyorlar. Ister dogal ister yapay olsun fiziksel guzellik ve yuksek ahlak degerleri cogunlugun amacladigi seyler. Sedda'nin imgeleri bize hayatta basarinin tercih edilmesine karsin insani basarisizliklardaki guzelligin daha cekici ve ilginc oldugunu hatirlatiyor. "

Sanat Dunyamiz Sayi:113 Hayvanlar/Hayvansi Gucler Alemi 

(http://www.pietrosedda.com/)

4 Kasım 2009 Çarşamba

Michael Ray Charles






Amerikan sanatci Michael Ray Charles'in resimleri insanlar hakkinda degil, kendisinin de soyledigi gibi imajlarla ilgilidir. Afrika kokenli Amerikalilarin ustune yapismis negatif  kliseleri sorgular. Charles, Amerikan tuketim toplumunun(televizyon sitkomlari,cizgifilimler, veya reklamlar)  her aninda rastlayabilecegimiz  bu afro amerikan steryotipleri bir siyah olarak resimlerinde yeniden kurguladiginda, toplumu bu basmakalip gorselleri sorgulamaya davet eder. Bu imajlarin aslinda ne kadar yanli oldugunu ve irkci bir tavir takindiklarini gozumuze sokar. Ray Charles, bir cerrah havasiyla eski sorunlu bir imaji alir ondaki kanseri sokup atar ve tipki bir doktor gibi  iyilestirmeye, yaralari sarmaya calisir.