30 Eylül 2009 Çarşamba

Error is everywhere: Etcetera, Erorist Enternasyonel'i Sunar


Antrepoda gezinirken aniden gozunuze bir kabare sahnesi carpiyor.Burasi, icinde kaybolunacak, hatalarin olumlu seylere donusebilecegi bir bulusma noktasi. Iste karsinizda Erorist Enternasyonel. Icerisi sanki tum yanlisliklara ragmen insanin dogru yerdeyim deyip kendini ait hissedebilecegi bir mekan. Icki, sigara icmek, kumar, politik ve siyasi hatalar, her sey hos goruyle karsilanabilir. Erorizm tam da bu dusunceler uzerine kurulmus. Edimlerini yanlisliklar uzerine kuran calisma ve felsefe anlamina geliyor. Ustelik icinde barindirdigi kelime oyunu ile terorist ve erotizmi de cagristiriyor. 
Sanatcilar projeyi gerceklestirmeden iki ay once istanbul'a gelip calismaya baslamislar. Etraflarindaki calisanlara sorular sorup ortaya cikan isimleri google' da arastirmaya baslayip erisimi engellenen sayfalarla karsilastiklarinda dogru yolda olduklarini dusunmusler. Sonuc olarak kabarede tur atarken karsinizda aniden Hrant Dink, Deniz Gezmis veya  Yilmaz Guney'i gorebiliyorsunuz.
Antrepoda en cok begendigim islerden biriydi. Gozunuzde canlanan bu kabereye adim atar atmaz kendinizi daha bir rahatlamis hissediyorsunuz cunku burada eserin karsisinda yasadiginiz  akil karisikligi, saskinlik bile mubah. Hatta sizi oraya ait kilan seyin ta kendisi.  Bir bakmissiniz kabarenin izleyicilerinden biri olmussunuz. Seyirci ile aktorler yer degistirmis, sanat eseri ve nesnelerle etkilesime gecmissiniz.

24 Eylül 2009 Perşembe

Nilbar Gures



Acil Cikis sergisiyle hatirladigim ve begendigim Nilbar Gures bu sefer de 11. Istanbul Bienalinde karsimiza cikiyor. Sanatci Bilinmeyen Sporlar adli kolaj, desen ve fotograf toplami calismalariyla antrepoda yerini aldi . Buyuk boy bu resimlere baktigimiz ilk an neler olup bittigini hemen algilayamasak da biraz dikkat etmeye basladigimizda kadinlari evi temizleyen, utu yapan, kendini guzellestiren transeksueller olarak goruyoruz. Gundelik hayatta yapilan basit kadin isleri, spor faaliyetleri ve cinsel arzularla ic ice geciyor.Kadinlarin gercekligini yikan bu kolajlarda cinsellik ve cinsel sapkinlik uzerine odaklaniliyor.

Yildiz Teknik Universitesi Sanat ve Tasarim Fakultesi def ediliyor

Gunlerdir yuksek  lisansa baslayacagim Yildiz Teknik Universitesi Sanat ve Tasarim Fakultesine gidiyorum ama gunlerdir yapmam gereken hicbir seyi yapamadan geri donuyorum. Haftaya derslerin baslayacagini dusunursek bugun yarin artik derslerimi secmem gerekir diye dusunuyorum ama ortada hala danisman yok. Herkes hergun baska bir sey soyluyor. Basta,  devlet universitesi bu isler zaten hep boyle yurur, nasilsa Marmara'dan alisigim diye fazla sinirlerimi bozmamistim ama bugun bir arkadasimdan sans eseri duyuyorum ki okulu daha dogrusu birtek Sanat ve Tasarim binasini Davutpasa'ya tasiyacaklamis. Butun bu belirsizlikler, aksamalar, hocalara dogru duzgun ulasamama nedeni de bu imis. Daha iki gun once ne guzel bir kampusum var ustelik cok merkezi bir yerde diye seviniyorken derslere baslamaya ramak kala hicbir donanimi olmayan sehirden kopuk bir yere sanat okumaya gidecegimi ogreniyorum. 

'Sanat Tasarım Fakültesi öğrenci ve öğretim görevlileri pek çok anlamda
mağduriyete uğramaktadır. Sanatın, sanat üretiminin nefes aldığı
koşullar şehirle iç-içe olmanın yanı sıra, şehirden izole sanat okulu
dünyanın hiçbir yerinde yoktur. Örneğin, Londra'da bulunan 'University
of Arts:London College of Fashion' okulu şehrin en merkezi yerinde,
Oxford Street'te bulunmaktadır. Çünkü sanat, günlük hayatin akısına
dokunmadan yaşayamaz.'

Tophane Sanat Duraklari



Galatasaray Lisesi'nden asaga dogru yurumeye basladigimda karsima ilk cikan Leyla  Gediz'in Noa Noa' si oldu. Iceri girmekle girmemek arasinda tereddut etsem de cunku disardan zaten her sey goruluyordu yine de yakindan gormenin bakmanin gerekliligini dusunup kendimi iceri atmis bulundum. Bes dakika belki daha az bile surdu benim icin biraz hayal kirikliligi oldu. Galeristin ikinci mekani olan bu alan sadece tek eserlik sergilere yer verilecek kucuk bir sergi alani, evet ama haftanin yedi gunune ithaf edilen yedi adet kaideyle bu alan sanki daha da kuculmus biraz sikismislik hissi yaratiyordu. Kaidelerin ustunde gunun sonunda ayaktan firlatilip atilan coraplarin birerbir heykelcikleri yer aliyor. Leyla Gediz bu calismasiyla 'Hayati kusurlariyla sevmek' yonunde yeni bir adim atiyor.

Ardindan Bogazkesen Caddesine variyorum ve hemen Pi Artwork'un kapisini araliyorum. Iceri girdigimde Irfan Onurmen'in bu kez gazete kagitlarini kullanarak duvar rolyefleri olusturdugu Panik sergisiyle basbasayim.  Sanatci panik duygusunu tetikleyen tuketim, yalnizlasma, savas, teror gibi insanin dogal yapisini bozan unsurlar uzerinde duruyor, medyayi gazete ile somutlastirarak ana malzemesi haline getiriyor.


Ve son durak  Outlet. Iceri girerken diger sergilere oranla biraz daha heycanliydim. Azra Tuzunoglu ile tanisip portfolyom hakkinda gorusecektik. Ama tabi asil meselemiz bu degil Donelim hemen Darbe'ye. Halil Altindere, Bengu Karaduman, Koken Ergun,  ve Servet Kocyigit' in katilimiyla olusan sergide sanatcilar   12 Eylul 1980 askeri darbesiyle bir cesit yuzlesme yasamaktalar.
Sergide en cok Koken Ergun'un tankli videosunu begendim. Insanlar sokakta dolasan bir tank gorduklerinde sasirmaktadir, hele bu insanlar Danimarka' da hic darbe gormemis bir toplum ise. Tanki isaret eden ya da fotografini ceken halkin goruntuleri ile tankin gezintisi donusumlu olarak videoda karsimiza cikiyor.


Ote Yandan, Halil Altindere darbenin bas kahramani Kenan Evren'in resmini yapiyor ancak bu resim siradan bir resim degil: 12 Eylul Hurriyet baskisi. Altindere bunu birebir tekrarlarken resmin buyuklugu ile  sanki o gunu gozumuze  sokuyor, bellegemize kaziyor. 

23 Eylül 2009 Çarşamba

Istiklal Caddesi No.163: Misir Apartmani



 Suphesiz gezecek bircok galeri mekani var ama siz hangi galeri nerdeydi,  kimin sergisi vardi tam emin degilsiniz ve nerden baslasam diye dusunmektesiniz. O zaman bugun ilk duraginiz  Istiklal Caddesi numara 163 . Misir Apartmanin her katini gezin, her katinda baska bir galeri karsininiza ciksin her katinda yeni bir sanatciyla farkli yolculuklara cikin. Binanin merdivenlerinden cikarken de ayri bir haz ayri bir buyulenme yaniniza kar tabi...
Iste sirasiyla sergi mekanlari: Ura, Casa dell Arte, Galerist, Galeri Nev



Ura: The Sawn and the Spectre
Dick Evans'in Ingiltere disindaki  ilk kisisel sergisidir. Sanatcinin yaptigi yerlestirme Diane Arbus'un fotografindaki Uyuyan Guzel kalesinin yeniden uretimidir ve Ura icin ozellikle hazirlanmistir. Kale seker gibi eriyen, yok olan bir malzemeden yapilmistir. 




Casa dell Arte:  Where is my privacy?
Izlenmenin normal bir olgu haline donustugu gunumuzde, daha sabah gune merhaba der demez bilgisayarimizin basina geciyoruz ve kim twittera ne yazmis kim facebooka hangi fotografi koymus diye bakiyoruz.Hal boyle olunca, baskalarinin hayati ilgimizi bu kadar cekmeye baslayinca ya da bu durum normal karsilanir oldukca, eskiden bir sir olan gercek bugun artik delik desik olmaya basladi. Iste galerideki 25 sanatci bu ozel hayat ihlallerini derinlemesine incelemis Where is my privacy? sorusuna cevap arama girisimlerinde bulunmuslardir.



Galerist: Istanbul Istanbul
Galerist Michael Craig Martin'in Turkiye'deki ilk kisisel sergisine ev sahipligi yapiyor. Sanatci alimunyum uzerine akrilik boya kullanarak gunluk hayatta karsisina cikan nesneleri( kemer, ayakkabi, bicak...), olum, cennet,arzu gibi soyut kavramlara isaret eden harflerle harmanlayarak plastik yuzeye aktariyor. 


Galeri Nev:
Inci Eviner: Ba-yil-dim! Sanatci, Antoine Ignace Melling'e  ait bir gravur albumunden aldigi Harem resmini bir video calismasi olarak yorumlamistir. Video uzerinde tuhaf kadin figurleri olan Melling resmiyle basliyor fakat sonra mekan duragan bir sekilde kalsa da uzerindeki kadinlar sahneyi okul yatakhanesinden kacan pijamali kizlara birakiyor. Bu kizlar oldukca tuhaf jestlerde bulunuyor.  Bir anlamda hep merak ettigimiz haremin icine siziyoruz ve neredeyse delirmis , bedenlerine sigamayan bu genc kizlarla karsi karsiya kaliyoruz.



Hale Tenger: Galeriye geldigimde Hemen karsimda Hale Tenger'in kendisi duruyordu ikimizde birbirimize bakip gulumsedik ben daha once yaptigimiz 10dklik sohbetten beni animsamis oldugunu varsaydim kendimce. Boylesi daha hostu, bu memnuniyetle perdenin obur tarafina gectim 'Garip Meyve' ile bas basa kaldim. kendimi uzayda ve sonsuzlukta hissetmis olsam da isin ozu yapitin ozu biraz daha farkli: ' Garip Meyve sozde medeni sakinlerinden amansizca sefkat bekleyen gezegenimizi kararlilikla daha sahici bir varlik olarak konumlandiriyor.'

22 Eylül 2009 Salı

Bellegin Altin Arayicisi: Sarkis - Site



1938 yilinda istanbulda dogan Sarkis, Mimar Sinan Universitesinde ogrenim gormus 1964 yilindan beri de Paris'te yasamaktadir. Sanatci baslangicta resimle ilgilense de bir sure sonra heykelin yani sira ses ve video enstalasyonlarina odaklanmistir. Site sergisi, sanatcinin gecmisine bir bakis atip onu yeniden insa etmesi durumudur. Elli yillik sanatsal uretimine isik tutar niteliktedir.Eserler deneyimleri sayesinde olusur ve bu deneyimler de bellegin sonucudur.' Her eserin kendi bellegi vardir; bir yerden digerine , bir ulkeden digerine durmadan zenginlesen.' 
Bir kentin icinde barindirabilecegi olasi mekan ve figurler sanatinin evreleriyle paralel bir sekilde karsimiza cikiyor. Evsizler, duvardaki  sloganlar, fetis nesneler,savas ganimetleri,  kamusal sorunlar...
Sergi alanina girdiginiz andan itibaren kendinizi buyuk ve kesfedilmeyi bekleyen yabancisi oldugunuz bir sehirde buluyorsunuz. Yavas yavas sokaklarinda gezindikce nasil bir yer oldugunu anlamaya calisiyorsunuz, merak ettiginiz her kosesine daliyorsunuz.Kimi zaman Sarkis'in kendisiyle karsi karsiya kaliyorsunuz. Sonunda  buyulenip kirmizi, mavi, sari spot isiklariyla  bir kliseden ayriliyormussunuz gibi hissediyorsunuz. Ustelik cikista kendinizden bir sey birakarak. Size ait olan bir seyi oraya ait kilarak..

Nisantasi'nda bir Mabet Alani


Nisantasi' nda gezinirken yolum mutlaka Isik Lisesi'nin onunden gecer ve her seferinde Galeri Isik' da ne var ne yok diye gozumu galerinin vitrinine ceviririm. Bu sefer karsima cikan unlu fotografci Ahmet Ertug'un insana kendini adeta kutsal bir mekanin icindeymissin gibi hissetiren devasa boydaki fotograflari. Tarihi kutuphanelerde cekilen bu fotograflara bakinca sessizligin icinde kayboluyorsunuz ve  galerilerin, kutuphanelerin de  kliseler gibi mabet alanlarina donusebilicegini hissediyorsunuz. Detayli bir sekilde fotogralarini gormek isteyenlere:  http://www.ahmetertug.com/

Sabanci Beuys Sergisi


Sabanci Muzesi, Picasso ile basladigi buyuk isimler buyuk sergiler dizisine simdi Joseph Beuys ve ogrencileri ile devam ediyor. Sanat tarihi acisindan oldukca buyuk bir onem tasiyan Beuys'u agirlikli olarak video, performans ve enstalasyon calismalari ile taniyoruz. Beuys'a gore sanat sanatcinin ozerk bolgesi degildir. Her turlu eylem sanat olarak nitelendirilir ve sanatin bir islevi oldugu dusunulur. Fluxus akimiyla olan iliskisinin temelinde tam da bu dusunce yatmaktadir. Ikinci Dunya Savasi sirasinda savas pilotlugu yapip ucagi dustugunde tatarlar onu keçe ve yağ ile hayatta tutar..Bu sebeple islerinde kece ve yagdan vazgecmemektedir. 

Ancak bu sergide Beuys daha cok ogretmen kimligiyle karsimiza cikiyor. Sergide ozellikle  fotograf ve resim gibi mecralara yer verilirken Beuys'un ogrencileri Kiefer, Sieverding ve  Angermann gibi sanatcilarin kendi sanatlarinda Beuys' dan nasil farkli bir yol izlediklerine, cogunun da soyut ve minimalist egilimler gosterdigine tanik olmaktayiz. Bu acidan bakildiginda bu sergi,  " Ogretmenligim en onemli eserimdir" diyen Joseph Beuys'un yalnizca egitimciligini degil, genel olarak sanat egitiminin  boyutlarini gundeme getiriyor.