14 Mart 2011 Pazartesi

Masumiyet Müzesi Üzerine: Merve Ünsal ile Yazışmalar-Paylaşımlar

21 Temmuz 2010

Sevgili Merve;

Senin Masumiyet Muzesi hakkındaki yazını okuduktan sonra benim için kitaba başlamak kaçınılmaz bir hal aldı. Yaz mevsiminin de etkisiyle zaten kendime romanlardan oluşan bir okuma listesi yapmıştım. Şansa Dünya Kupası final maçını izlemek için gittigimiz bir arkadaşın evinde, salondaki kitaplar arasında Masumiyet Müzesi gözüme takıldı ve hemen elime alıp müzenin sayfalarını karıştırmaya başladım. Maç bittiginde sekseninci sayfaya gelmiştim bile ve ilk defa maçın bittigine sanırım üzülmüştüm.

Büyük bir hırsla okudugum bu kitabı, içimde durmadan yaşadıgım yogun sızı, ofke ve merhamet duygularının eşliginde bitirdim. Senin de yazında önceden belirtmiş oldugun gibi, özellikle bir kadın olarak, kitabın deneyimlettigi yogun duygulardan arınmak ve sadece üzerine düşünmek oldukça zor. Çünkü bu bir aşk hikayesi ancak bu hikayede kadın neredeyse tamamen edilgen. Kadının (Füsun) pasif olarak rol aldıgı erkek bakışlı br aşk hikayesi... Ancak Masumiyet Müzesi basit bir aşk hikayesi kurgusundan çok öte de aynı zamanda. Kitap, 75-85 yılları arasında Türk toplumunda bir aşk yaşayış şeklinini teşhir ediyor, Kemal’ın aşkı yaşayış şeklini: Aşkın dile gelememesi, saklanıp yasakça yaşanması hatta bilinç altının derinlerine itilmesi.. Kemal, tüm bastırmaya çalıştıgı duyguları Füsun’a dair olan her detayda yeniden saplantılı bir şekilde bulmaktadır. En büyük savunma mekanızması aslında Füsun’dan bagımsız bir şekilde oluşturdugu, benim belki tik olarak adlandırabilecegim hareketleridır. Tesellisi Füsun’a dair olan her eşyadadır. Onun eşyalarını çalmak, sahiplenmek sanki Füsun’a sahip olmakla eş degerdir ve bu artık Kemal için kaçınılmaz bir süreçtir. Tıpkı tikler gibi.. Elimizde olmadan yaptıgımız kimi davranışlardır bunlar, şaşırtır, garipsenir hatta güldürür insanları. Ama biz yine de elimizde olmadan bu davranışları sergileriz çünkü bedenimiz buna neredeyse mahkumdur.

Kitabın en saplantılı ve zorlayıcı olarak geçen bu bölümünün ardından, Kemal’in yavaş yavaş mutluluga kavuşması ve onu hemen kaybedicegini düşünmemiz neredeyse eşzamanlıdır. Çünkü çok iyi bilmekteyiz ki kitabın en başında hikayesini bizle paylaşmaya başlayan Kemal çoktan hayatının en mutlu anını geride bırakmıştır. Belli ki roman kötüye gidecektir. Tam da bu noktada aşkın beklenmedik gücüyle karşı karşıya kalmaktayız.: Aşk Kemal’in katarsisi olmuştur: Eşyalarla şiirsel bir ilişki içine giren Kemal onlara anlamlar yüklemiş, ne kadar yogun hislerle bir ilşki kurdugunu unutmamak için bir koleksiyoner gibi eşyaları biriktirmiş onları sembolleştirmiştir. Bu kitabın hayattan ve edebiyattan beslendiginin farkındaydık ama artık sanattan da etkileşimler bulmaya başlıyorduk. Kemal artık yurtdışına müzelere gidiyor ve kendi müzesini kurabılmek için notlar almaya başlıyordu. Benim Orhan Pamuk’la Kemal’i özdeşleştirdigim asıl bölüm de işte tam bu müzeleştirme aşamasıdır. Kemal ya da Pamuk kuracagı müze için çok ciddi bir çalışmaya girer. Pamuk’a sahip oldugu esyaları müzeleştirmek için Kemal’in hikayesi gerekmekteydi, Kemal’in de var olabilmesi için Pamuk’a ihtiyacı vardı. Parfüm şişeleri, tokalar, küpeler, gerdanlıklar, çantalar, fotograflar...Kemal’ a birçok şey ifade ederken Orhan Pamuk için de farklı anlamlar, farklı yaşanmışlıklar taşımaktaydı. Pamuk Masumiyet Müzesi projesiyle belli ki birçok sanatçıdan da etkilenmişdi. Örnegin, 1930 dogumlu İsviçreli sanatçı Daniel Spoerri de eşyalarla çeşitli ilişkiler kurmuş ve duygusal müze düşüncesini geliştirmiş ilk kişi olmuştur: “ Gelişigüzel yenmiş bir yemekten kalan tabakları, bardakları, darmadagınık bir sofrayı masaya yapıştırarak bir sanat eseri yaratmasıyla, yemek sofrasının rastlantısal güzelligini güzel bir resim düzeyine çıkarmasıyla ünlü olur Spoerri.” Kemal’ de sıradan bir aşk hikayesinin önyargılarını, günahlarını gururla teşhir eder. Müzenin en önemli rollerinden biri olan zamanı durdurma eylemi, Masumiyet Müzesi’nde Kemal’in aşkının utançtan gurura; saplantıdan, çirkin bir tikten güzellige dönüşmesine sebep olur. Kemal’in füsuna olan aşkı artık onu aşar ve müze fikriyle kamusal bir alana oturur.

Sanırım ilk heyecanla aklıma gelenler bu kadar. Cevabını, fikirlerini en yakın zamanda bekliyorum.

Reysi

24 Temmuz 2010

Reysi Merhaba;

Mailini büyük bir keyifle tekrar tekrar okudum. Şu anda uçaktayım, rahatça sana cevap yazabilmek için uygun bir zaman oldugunu düşündüm.

Yazdıklarını okuduktan sonra benim aklıma takılan özellikle aşkın kamulaşması ve Kemal için bu aşkın Füsun’dan öte bir şey haline gelmesi durumları. Aslında cogu aşk, zaten aşık olunan kişiyle ilgili degil de aşık olanın kendisiyle ilgilidir, degil mi? Eger öyle ise, yaşananın bu kadar büyümesi, bu ana kahramanın hem trajik bir karakter hem de bir kahraman olması, tamamen kadının dışında gelişen, kişisel bir süreç üzerine yazılmış bir kitap oldugunu gösteriyor. Galiba benim de aklıma Mersault’nun gelmesi işte bu yüzdendi: Arap’ın ölümü degildi asıl konu, her zaman Mersault’nun gözüne giren güneş idi.

Peki kamusallaşma güdüsünün arkasında ne var? Bunu hala çözemiyorum galiba. Müzeleştirmek, organik ve büyüyen bir seyi temsil etme güdüsü mü yoksa kaçınılmaz olarak bu kadar büyümüş bir şey ancak bir müzede mi toparlanabilir? Müzedeki sergi neyi gösteriyor dünyaya? Yoksa yine aşkın kendisiyle mi ilgili?

Paylaşımın için gerçekten çok teşekkür ederim, beni çok mutlu etti.

Merve

28 Temmuz 2010

Merve Merhaba;

Günlerdir sana cevap vermek aklımda idi ancak bir türlü sakin bir kafayla bilgisayarın karşısına geçemedim. Senden yanıt gelince öncellikle çok memnun oluyorum ben de çünkü hiç hesapta olmayan bu paylaşımlarımız gerçekten çok keyifli bir süreç haline dönüştü.

Sana kesinlikle katılıyorum. Aşk hiçbir zaman aşık olunanla alakalı olmadı. Bu duruma psikolojide yanılmıyorsam ‘cristallisation’ ismi veriliyor yani aşk sırasında, senin yarattıgın bir kişi ortaya çıkıyor ve daha sonra kendi yarattıgın bu insanın işıgından büyüleniyorsun. Kitaptaki durum da biraz böyle bana sorarsan, hatta Füsun’un bu kadar pasif olmasının sebebi de bu. Bize gerçekten Füsun karakteri hiçbir zaman tanıtılmadı, sadece Kemal’in Füsun’u görüşüne tanıklık edebiildik.

Senin Mersault ile kurdugun ilişkiyi ben de Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’undaki Mümtaz ile kurdum. Kemal de tıpkı Mümtaz gibi ‘macerası olan bir adamdır’ ve dedigin gibi bu macera onu hem kahraman hem de trajik bir karakter olarak okumamıza sebep olur. Kemal, Mümtaz gibi sevgilisinden ayrıldıgında istanbul sokaklarında hayalet gibi yürür. İki karakter de aşkları nedeniyle geçirdikleri bu psikolojik sarsıntıyı takıntılı tutumlarla atlatmaya çalışır. Mümtaz huzuru Nuran’da Kemal de eşyalara yükledigi anlamlarda bulur. İkisi de aslında ortada olmayan kadınları sevmekte gibidirler. İkisi de iki dünya arasında sıkışıp kalmış gibidirler. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dili ve anlattıgı şeyler bence Pamuk’la çok içi içe bu kitapta. Sanırım bu yüzden Pamuk da kitabın başında Tanpınar’ın Defterler’inden bu güzel, Masumiyet Müzesi’ne çok yakın olan sözleri alıntılamış: “ Evvela masa üzerindeki küçük süslerini, kullandıgı losyonları, tuvalet eşyasını seyrettim. Aldım, baktım. Bütün o kat kat elbiseler, süsler. Her kadını tamamlayan şeyler bana korkunç bir yalnızlık, acıma ve onun olma his ve arzusu verdi.”

“Müzedeki sergi neyi gösteriyor dünyaya?” sorusuna gelince Pamuk’un da söyledigi gibi müzeler, zamanın mekana dönüştügü yerlerdir. Yani belirli bir zamanın geçtigini bize hatırlatırlar. Bu açıdan bir müze fikrinin dogması iki sebepten ötürü olabilir. Kemal, Füsun için biriktirdigi bir çok eşyayı bir mekanda toparlıyor ve bu küçük müze üzerinden Füsun’u hatırlıyor, onunla geçirdigi zamanı ölümsüzleştiriyor. Peki ama bunu ne için teşhir ediyor? Neden kamusallaştırıyor? Romanın sonunda pek çok kez tekrar edildigi gibi müzeler aynı zamanda gururla ilişkilendirilen bir kavram. Utanılacak bir şey dahi olsa müzede teşhir edilen bir şey gurur kaynagına da dönüşebilmektedir. Tıpkı Kemal’in takıntılarından utanması ile o aşkı yaşayış biçimini daha sonra herkese göstererek gururlanması gibi. Peki yaşadıgın hayatın tüm sorumlulugunu alıp onu gerçekten bir mekanda bagımsız hale getirebilir misin? Kendi deneyimşerini müzeleştirebilir misin?

Tekrar teşekkür ederim, yanıtını bekliyorum.

Reysi