Sanatçılarla, müzeler arasındaki ilişkiyi incelerken işe Avrupa’da 16. Yüzyıl ile 18. yüzyıl arasında var olan nadire kabinelerinden başlamak gerekir. Bütün bir evrenin, tek bir özel odanın sınırları içinde denetlenebilecegi fikrine dayanan nadire kabineleri, tek bir bireyin nesne toplama faaliyetindeki ilgilerini ifade eder.Özellikle 2o. Yüzyıl sanatında, nadire kabinesinin yönlerini ele alan pek çok sanatçı benzer bir toplama ilkesi ile eklektik ve kişisel bir koleksiyon oluşturur. Düzen ve seçicilik yerine biriktirmeye dayalı bir koleksiyon oluşturma fikrine dayanır. Sanatçılar, müzelerdeki mantıktan hareketle, çalışma süreçlerinin bir parçası olarak, envanter çıkartma ve arşiv oluşturma yönündeki kurumsal pratigi sık sık taklit ederler. Bu pratigi bir anlamda “ duygusal Müze” olarak tanımlamak mümkündür. Spoerri’ye göre Duygusal Müzeler’in önemi küratör/sanatçının nesne seçiminde yatıyordu.
yazınızı okuyunca aklıma duvarıma yapıştırdığım bir kitap geldi: "harikalar odası", perec'in şık, kip kitabını esra özdoğan'ın fevkalade tercümesinden okumuştum.
YanıtlaSilbiriktirmenin salt estetik gereksinimle değil nörolojik bir farklılıla saplantıya dönüştüğünü de eklemek isterim. duygusal bir itki değil de fizyolojik bir "mıknatıslama arzusu" söz konusudur burada. çok sevdiğini yanından ayırmamanın bir adım sonrası, onu kendine esir etmektir, tüm müzeler varlıklarını güzelliği, anlamlı olanı esir etme isteğine borçludur(ne kadar da iddialı bir iddia! ama kolay söylenmiş bir söz değil. emin olun).
Perec'in yazılarını gerçekten çok severim. Ancak Harikalar Odası'nı kaçırmışım buraya yazdığın için çok teşekkür ederim çok memnun oldum. İlk iş gidip alacağım. İddialı bir söz gerçekten ama koleksiyonerlik, toparlamak bir iç güdüyle başlasa da daha sonra sanki toplayıcıdan bağımsız bir organizma gibi büyümekte. Bir saplantı, takıntı olmakta dolayısıyla ne koleksiyoner koleksiyonundan bağımsız halde hareket edebilir ne de koleksiyon denilen şey koleksiyonerinden bağımsız bir anlama bürünebilir.
YanıtlaSilPaylaşımın için teşekkürler
bir tür dışa açılma hamlesi biriktirmek, kendi varlığını biriktirdiği, biriktirmeyi seçtiği varlıklara sıçratma isteği, öyle görünüyor bana, insan bir başınayken bile çoğalmak, salt bir bedenden ibaret olmamak için hamleler yapıyor, al işte şuraya yazı yazmamızın bir sebebi de bu değil mi? ya da bizi ilgilendiren bir metne saplanıp kalışımızın, ardından onu sahiplenişimizin sebeplerinden biri bu değil mi? varolmak ile mülkiyet arasındaki ilişki sanıldığı kadar yüzeysel değil, deşmek gerek bunu...
YanıtlaSil