6 Ocak 2011 Perşembe

Oryantalizme Genel Bir Bakış


Seyyahlar, askerler, şairler, ressamlar doguya geldiler, doguyu hayal ettiler ve sonucunda da çok geniş doguyla ilgili kültürel bir birikim oluşturdular. Doguya yönelişin temelindeki en önemli etmenlerden biri merak olsa da, biliyoruz ki, doguyla batı arasındaki ilk ilişkiler bu meraktan çok öncelere Orta Çag Haçlı Seferlerine dayanmaktadır. Bu seferlerle Hristyan olmayan Dogu fethedilmek istenir. Bu dönemde yazılanlar, çizilenler fantezi ürünleriyle de harmanlanınca bilinçsizce oluşturulmuş oryantalist bir bakış açısının dogmasına neden olur. 1450’li yıllar Osmanlının Batı nezninde büyük bir güç olarak kabul edildigi yıllar olarak görülürken; 1700’ler Osmanlının gücünün zayıfladıgı ve ressamların, yazarların belli bir Türk imajı tasvirlerinde bulunmaya başladıgı dönemlerdir. Osmanlı İmparatorluguna bir zamanlar korku ve hürmetle yaklaşan batı, artık ‘Turquerie’ denen tarzın da etkisiyle daha manipülatif bir tavır sergilemişlerdir. Bugün tartışılan oryantalizmin de düşünsel alt yapısını oluşturmaya başlamışlardır. Oluşturulan bu alt yapıda karşımıza hep aynı betimlenen imgeler ya da aynı şekilde tasvir edilen sıfatlar çıkmaktadır. Bu sebeple Batının Dogu imajı belli kalıplar içinde sıkışmış hiç degişmeyen bir imajdır. Öyle ki santçılar tüm içtenlik ve sevgilerine ragmen Doguya hayranlık duyduklarında bile Batı kültürüne muhtaç bir Dogu betimlemesi yapmaktan kurtulamazlar.

Filistin asıllı Amerikan profesör Edwar W. Said, oryantalizmi ya da kendi terimiyle söyleyecek olursak ‘şarkiyatçılıgı, batılılar tarafından doguyu yönetebilmek üzere, batılıların hazırladıgı bir düşünce bütünü olarak tanımlar. Said, yaratılan Dogu imajı ile Batının ötekileştirdigi halklar üzerindeki hakimiyetini meşrulaştırdıgını ileri sürer. Batının Doguyu keşfedilecek, betimlenecek hatta zaptedilecek biçimde nesneleştirerek tanımlaması bu oryantalist ideolojinin temelinde yatar. ‘Ben ve digerleri’ ayrımından hareketle dünyanın merkezine kendini koyan Batı, yükledigi tüm olumsuzluklarla oluşturdugu Dogu imajını günlük hayatın içine sokar. 18.yüzyıla kadar içinde samimiyet de barındıran oryantalizm, Said’e göze özellikle 19.yüzyıldan sonra, ‘kültürel ve siyasal bir olgu’ olarak karşımıza çıkmakta saf ve masum bir bilgi disiplini olmaktan çok uzaktadır.

Türkiye’de Edward Said’in Şarkiyatçılık adlı eseri için ilk kez Cemil Meriç önemli bir degerlendirmede bulunmuştur. 1982’ de Türk Edebiyat Dergisi için hazırladıgı ‘Bir Çıkmazda Dolaşırken’ isimli makalesinde Meriç, Said’in Dogunun duygularına tercüman oldugunu belirtmiş, onun oryantalizm hakkındaki ifadelerini onaylamıştır: “ Yalancı Avrupa ve şuursuz Ortadogu insanı”

Said’in eseriyle benzerlik gösteren Jale Parla’nın Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik, kitabı dogrultusunda Parla da Dogulu ve Dogu imajını ortaya koymaya çalışmıştır. Doguyla ilgili hiç eksik olmayan efendilik-kölelik teması ve Batılı gezginin doguya ilerledikçe doguya karşı atfettigi yabancılık üzerinde durur. “ Dogu Batının sömürgesi oldugu sürece, zaten kurulu efendilik_kölelik ilişkisi, Doguya ilişkin metinlerin kasıtlı ya da bilinçdışı saiklerle üretilmesiyle pekişecektir.” Sömürgeciligin en tabanını oluşturan süreç ‘ötekileştirme’ sürecidir: Kuvvetli olanın kendini ‘ egemen özne’ olarak konumlandırması, sonra da zayıf olanı ‘öteki’ olarak tanımlayarak ‘nesne’ durumunda yönetmesidir. Parla’ya göre oryantalizmin içinde barındırdıgı büyük ikilem bu ötekileştirme mevzusunda yatar. Çünkü, ‘öteki’ yabancı oldugu kadar ‘cazip’, ‘baştan çıkarıcı’ ve ‘gizemli’dir de aynı zamanda. Oryantalist bir dil kuran kişi, arzu, hayal ve fantazilerini de bu söyleme eklemler. Dersimizin başından beri sorgulamaya çalıştıgımız oryantalizmin içindeki samimiyet arayışı olgusu bence Parla’nın bu yaklaşımında gizlidir. Said’in de belirttigi gibi, Batı Doguyu ötekileştirerek bir tanımlama girişiminde bulunur, kendi iktidarını meşrulaştırır ancak sanatçılar, yazarlar ötekinin cazibesine kapılmaktan da kendilerini alamazlar; görmek istedikleri fantazilerle dolu bir dünya, bir Dogu imajı yaratırlar.

Oryantalizmin en iyi anlaşabilecegi alanlardan bir olan resim sanatında, Dogunun ve Dogulunun Batılı tarafından nasıl algılandıgının en belirgin tasvirleri bulunur. 18.yüzyılda “Bogaziçi Ressamları”ile başlayan ve genellikle gezi anıları resimlerinden oluşan bu dönemde,Avrupalılar geri döndüklerinde dogunun egzotizmini bu eserler aracılıgıyla yansıtmışlardır. Ancak 18.yüzyıla karşılaştıgımız bu naif egzotizm tavrı 19.yüzyılda yerini daha bilinçli bir oryantalist resim gelenegine itmiş, resimlerin niteligi de büyük ölçüde degişmiştir. Dönemim siyasi olaylarının baş kahramanı sayılan İngltere ve Fransa oryantalist resmin de asıl inşasını kuranlar olmuştur. Semra Germen ve Zeynep İnankur’un 19.yüzyılda Oryantalizm ve Türkiye makalesinde de belirttigi gibi Oryantalist resim türü aslında yoktur ancak Romantizm akımının içinde söz edilebilir. Duygu ve coşkunlugun önem kazandıgı Romantizmde akıl ve mantık bu ögelerin gölgesinde kalır. Ne var ki, romantik eserlerde eser sahibi tarafsız degildir, kendi yarattıgı karakterlerin degerlendirmesini gözlemciye bırakmaz. Romantik sanatçı dogaya yönelir ancak bunu yaparken dogallıktan uzaklaşır, abartır, süsler ve kendi fantazilerini ekler. Romantizm akımının bu özellikleri sanatçıların Dogu ülkelerine yönelmesine iyi bir zemin oluşturuyordu. Dogu onlar için hayal kurabilecekleri ucsuz bucaksız bir dünyaydı. Örnegin, 18. Yüzyılın önemli Fransız ressamlarından olan Delacroix’ nın, “Sardanapal’ın Ölümü” ve Ingres’in “Türk Hamamı” gibi resimler tamamen Dogu görülmeden gerçekleştirilmiştir.

Osmanlı medeniyet kültür simgelerinden biri olan hamamlar Avrupa’nın gözünde de cazibesini hiç kaybetmeyen bir konu olarak karşımıza çıkar. Oryantalizmin gizemli dünyasındaki baş mekandır: gümüşten, bakırdan hamam taşları, peştamaller, havlular, fildişi taraklar ve kadın. Erkeklerin girmelerinin kesinlikle yasak oldugu hatta girdikleri takdirde ölümle cezalandırılacagı bu gizemli alan yazarların, ressamların en büyük merak ve fantazi ögesi olmuştur: Kadının merkeze alındıgı erotik harem ve hamam sahneleri, raks sahneleri oryanatalistlerin vazgeçilmez tasvirleridir.

Ancak 19.yüzyıl ressamları yalnızca hayal ürünlerinden meydana getirmiyordu resimlerini. Avrupa için bir estetik deger oluşturan Realizmin ve Akademizmin de etkisiyle sanatçılar artık gerçekçi bir tavır da benimsemeye başladılar. Semra Germener ve Zeynep İnankur makalesinde bu geçişi şöyle açıklar: “ 19. Yüzyıl ressamlarının yalnızca düş gücüne dayanan vahşet, işkence, ölüm ve erotizm konularınna egildiklerini düşünmek yanlış olur. Onlar aynı zamanda kendilerininkinden çok farklı bir dünyanın kültürü ve hayat biçimiyle de ilgileniyorlardı. Gidip gördükleri Dogu ülkelerinin yakıcı sıcagı, parlak güneşi, görkemli İslam mimarlıgı ve zengin bezemesi, pitoresk sokakları ve farklı hayatı, renkli kıyafetler içinde çeşitli insan tipleri, sanatçıların üstünde çok büyük bir etki yaparak onları bu defa, etnografik bir gerçeklige yöneltti.” Böylece, bu alanda özellikle baskı teknikleriyle oluşturulan albümler 19.yüzyıl Oryantalist ressamlara malzeme olurken Avrupalılara Dogu kentlerinin ilk görünümlerini sunmuştur.

Sonuç olarak, Batılı sanatçıların tasvirlerindeki Dogu imgesi 18.yüzyılda en iyimser şekliyle egzotik nitelendirilse de, yine de resimler alttan alta Dogu toplumunun geride kalmışlıgını, barbarlıgını, cahilligini yansıtmıştır: Batı, yani ileri olanlar, kendi üstünlügünü ötekinin geri kalmışlıgını göstererek desteklerler. Hilmi Yavuz’a göre, modernleşmeyle beraber Türkiye batılılaşmamıştır, aksine oryantalistleşmiştir. “Batılılaşma, bir medeniyet projesi olarak Avrupalı olmayı degil, Avrupalı gibi olmayı dayatan bir projedir.” Dolayısıyla bu süreç Dogulunun bile kendine Batılı gözüyle bakmasına sebep olmuş, kendi kültürüne yabancılaşmasına yol açmıştır.


KAYNAKÇA

Said, Edward W. “ Şarkiyatçılık- Batı’nın Şark Anlayışları” Metis Yayınları

Germaner Semra, Zeynep İnankur. “19.yüzyılda Oryantalizm ve Türkiye”

BULUT, Yücel. ,” Oryantalizmin Kısa Tarihi”, Kure Yayınları, İstanbul.

Parla, Jale “Efendilik, Şarkiyatçılık, Kölelik” İletişim Yayınları, İstanbul

Parla, Jale “Oryantalizm, Hayali Dogu” Atlas Dergisi, Sayı:96

Meriç, Cemil “Bir Çıkmazda Dolaşırken” Türk Edebiyat Dergisi, Aralık 1982, İstanbul

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder