29 Ekim 2009 Perşembe

"Rachel Is"






Gun icinde zaman ne kadar cabuk geciyor ve biz bu zaman suresince ne kadarini acaba saatlerce bilgisayar karsisinda geciriyoruz? Hicbir kisisel cikar gudmeden  internet sayfalarinda, yok twitter yok facebook hadi biraz da blog sayfalari ordan oraya geziniyoruz.  Ekonomik geri donusumu olmasa da  el emegi goz nuru emek harciyoruz resmen ekran karsisinda. Kendim de bu sanal alemin olgularini islerimde malzeme olarak kullanmaya calisiyorum, bir anlamda bu yasadigimiz kosullari sanatima tasimaya calisiyorum. Ama tabi ki ve ne yazik ki tek degilim!

Ornegin facebook, dunyayi saran bir iletisim agi fenomeni keza twitter da. Az once sans eseri google readerdan takip ettigim sanat sitelerinin birinde yine gozume bir sanatci carpti .  Rachel Perry Welty. Kendisi aktif bir facebook ve twitter kullanicisi. Hepimize tanidik gelen facebook jargonundan "Status Update" de  sergisinin ismi. Sophie Calle'in bir yabanciyi takip ederek onun fotograflarini cektigi calismasinin aksine Welty kendi yasamini takip edilen konuma tasiyor, twitter ve facebook onun icin bir performans platformuna donusuyor: “Rachel is getting a cup of coffee,” “Rachel is ready for a nap” . Bu isleriyle sanal iletisim aglarinin kullanilis bicimleriyle olusan kimi problematikleri sorgulamayi hedefliyor. Narsisizm, dikizleme, kimlik ve ozel alan gibi konular islerinin merkezine oturuyor.

Sanatciyi twitterdan takip etmek isteyenlere: http://twitter.com/rpwelty


Fotograflarla Turkiye






1953 Silifke doğumlu Ali Oz,  Nokta, Güneş, Milliyet, Cumhuriyet, Aktüel, Tempo, NTV MAG ve Birgün’de çalıştı. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokulu Radyo Televizyon Bölümü mezunu olup halen serbest fotomuhabirlik yapmaktadır.

Gectigimiz eylul ayinda Karsi Sanat'ta sergisi olan Ali Oz, fotograflarinda toplumsal bellekte yer etmis olaylari bir belgesel niteliginde sunmus . Cektigi kareler Turkiye'nin son 25 yilinda gormeyi tercih etmedigimiz anlari adeta gozumuze sokar, hatirlatir. 12 Eylul askeri darbesi, 1Mayis gosterileri gibi mucadeleler ve bunlarin karsisindaki polis siddeti...

Yildirim Turker'in sergiyi ve sanatcinin fotograflarini anlattigi yazisini okuduktan sonra daha fazla bir sey soylemek gereksiz! Buyrun okuyun:

Ali Öz’ün her fotografı patlamalı bir duygu yaratır.

Uğultulu fotograflardır bunlar.

Hayatımızın kilit olmuş bir yerini Molotof kokteyli gibi önümüze fırlatır.

Fotograflarından biriyle karşılaştığımız an fiziksel bir değişim yaşamamız bundandır.

Dolaşımımız hızlanır.

Bir ünlem. Bir işaret. bir ipucu. Bir kanıt. Bir çığlık.

Her fotografının ardında görünmez bir ünlem işareti vardır.

Sesli fotograflardır bunlar.

Avaza bağırmayanı bile birilerine seslenir.

Ali Öz’ün fotografları, bütün kaslarıyla gerçek haber fotograflarıdır.

Altına ne yazsanız zayıf kalacağını bilirsiniz. Ancak bir fotograf okuması deneyebilirsiniz.

Her şey, o fotografta vardır.

Bir toplumsal olayı can alıcı ayrıntılarıyla birlikte okuyabilirsiniz onun gözünden.

Kalabalıktırlar bir de. Sesi sever ya, sesini başkalarının sesleriyle birleştirmişlerin yanı başındadır. Kalabalık gördü mü heyecanlanır.

Hızı artar. Kıldan ince kılıçtan keskince olur.  

Bir mitingin coşkusu başınızı döndürür. Oradaymış gibi karıncalanırsınız.

Ali Öz’ün kamerası taraflıdır. Tarafını da hiç gizlemez.

Hep görmek istemediklerimizin, unutmak istediklerimizin; görünmezlerin, işitilmezlerin yanından bakar. Şu dünyadan en çok yara almış biz’in kolunun altına gizlenir.

Onların maruz kaldığı dünya eziyetini gösterir

Kimileyin onu bir küfür gibi kurgulayıp yollar dünyanın merkezine.

Ertesi gün ‘büyük acıların küçük hisseli ortakları’ sabaha o küfürle başlar.

Bize kaçamayacağımız, çivi gibi belleğimize mıhlanacak bir an armağan eder.

Dolaysız olarak vicdanımıza görünür.

Onun fotografının sözü, örtmeye, saklamaya, çarpıtmaya çalışan her sözü yalancı kılar.

Hakikatin olabilecek en çıplak resmidir.

Hırçın, gerilimli, nefes nefese bir anın peşindedir.

Onun fotografını kuran gerilim, tarihin kamaşmasıdır.

Kanımca kendisi tarihçinin önde gidenidir.

Düştüğü kayıt, şişman yorumların yanından jilet gibi gelir geçer.

Tarihin o anının gerilimi, uzun bir çağ romanı gibi yakamıza yapışır.

Sanatçının hasıdır elbet.

Hakikatin kendi kurgusunu yansıtmak için sokaklara, meydanlara, hayatla dalaşanların bağrına yatar.

Kanımca kendisi bir çağdaş ozandır.

Karamsardır. Ama şakacıdır da. Mizaha göz kırpar.

Lafı asla dolandırmadan.

Lafın kendi şiirini hiç dondurmadan.

Her fotografının bir afişe, bir kitap kapağına yakışırlığı bundandır.

Güzelliğin ürperttiği adamlardan besbelli.

En acıtan resmin bile çerçevesi güzellikle çatılmış.

Gözlerini tanık olmaya vermiş. Görmeye, görmeye görmeye bakıyor.

Göstermek; en alt katını, en derinde saklısını göstermek için bakıyor.

Her fotografında müziğin yükseldiği anı yakalamış.

Anahtarın döndüğü, hayatın kendisinin bir metafora dönüştüğü, her şeyin ama her şeyin görünür ve anlaşılır olduğu o biricik anlar dizisi, fotografları.

Ali Öz, hayatımızı fotograflamaya devam ediyor!


Yıldırım Türker

28 Ekim 2009 Çarşamba

Gercek ve Hayal Arasinda Cao Fei



Hic tanimadigim, daha onceden ismini bile duymadigim bir sanatciyi internet sayesinde kesfedince cok mutlu oluyorum dogrusu. Yine oyle gunlerden birinde sans eseri yolum art21 diye bir siteye dustu ve bir suru sanatcinin videosuyla karsilastim.  Fantasy bolumunde  yanilmiyorsam  uc sanatci kendi sanati hakkinda konusuyordu ancak en sonunda konusmaya baslayan sanatci Cao Fei'yi daha once hic duymamistim. Daha en bastan kendini ve sanatini anlatim bicimiyle cok ilgimi cekti. Dillere pelesenk olan kuresellesme ve dunyanin akiskanliginda birbirine karisan kulturler, ortaya cikan sanal alemler hatta en basinda Second Life fenomeni gibi konular islerinin temelini olusturuyor. Video yerlestirmeleri ve yeni medya calismalari algi ve gercek arasindaki ilskiyi kesfetmeyi amacliyor.
1978  Gouanghzou dogumlu  Cao Fei, Second Life islerinde hem bir gozlemci hem de bir katilimci olarak karsimiza cikan China Tracy karakteriyle, ayni zamanda hem bir yol gosteren hem bir filozof hem de second Life' in icindeki bir turisttir. 
Sanatci videolarini merak edenler  http://video.pbs.org/program/1217143847 sitesinden izleyebilirler. Kopyalamak yasak oldugu icin ancak youtube versiyonunu bulabildim.
 
               

25 Ekim 2009 Pazar

Marc Chagall, Yasam ve Ask




Sanatla  hasir nesir olmayan pek cok kisi icin Chagall ismi muhtemelen Notting Hill filminde bahsi gecen, maviyi cok hos kullanan ve aski animsatan bir ressamdan ote degildir.Oysa kendisi masallarin ressamidir. Mutlu bir kadinla mutlu bir adamin ele ele goge yukseldigi resimlerin yaraticisidir. Sikca keci,yahudi bir kemanci, inek ve bir demet cicek gibi imajlarla karsi karsiya kaldigimiz  resimlerinde  mavi, mor, kirmizi, yesil tonlari insana oyle bir huzur verir ki saatlerce meditasyon yaparcasina bu resimleri izlemek mumkundur.
Ortodox yahudi bir ailenin oglu olan Chagall, resimleri ile yahudiligi bir araya getirir ve "yahudi olmasam ressam da olmazdım" der. O kisacasi askin mutluluguyla insan ruhunu oksarken bir yandan da resimlerinde hep azinlik olmanin verdigi aciyi hissettirir..
Pera Muzesinde 23 Ekim-24 Ocak arasinda  Chagall'in Kudus Israil Muzesinden secilen baski, desen ve resimlerini Yasam ve Ask basligi altindaki sergide gormek mumkun.

"Sergi, Chagall'ın çokyönlü kimliğini ve renkli hayal dünyasını vurgulayan bir seçkiyi sunuyor. Sanatçının yaşamını ve ilk eşi Bella ile aşklarını konu alan özyaşamöyküsel desenlerinin yanı sıra, Kutsal Kitap illüstrasyonları, La Fontaine Masalları ve Gogol'ün Ölü Canlar'ı gibi edebi yapıt resimlemeleri de sergide bir araya geliyor. Yapıtlar arasında Chagall'ın imzasıyla bütünleşmiş Rus folkloru, Yahudi gelenekleri ve sevgililer temaları dikkat çekiyor. 

Sergiye paralel olarak 5 Aralık 2009, Cumartesi günü de bir sözel etkinlik yapılacak.
Pera Müzesi ve Fransız Kültür Merkezi işbirliği ile gerçekleştirilecek etkinlikte Marc Chagall'ın torunu ve Marc Chagall Komitesi Yardımcı Başkanı Meret Meyer sanatçının sanatı ve yaşamı üzerine bir konferans verecek."


Ayrintili bilgi icin: http://www.peramuzesi.org.tr




Sicramalar ve Otesi






G-Mall'daki galeri G.art, 15 ekim-10 kasim tarihleri arasinda genc sanatci Seydi Murat Koc'un Sicramalar ve Otesi adli sergisine ev sahipligi yapiyor. Ici icine sigamayan bu renkli, heyecan dolu figurlerin enerjisini gelin siz de hissedin!

22 Ekim 2009 Perşembe

Gazeteyi Elle Cizen Catlak: Serkan Ozkaya



Postmodern sanat, sanat yapitinin 'biricikliginin' sorgulanmasina iyi bir zemin hazirlar: Sanatci bir yapiti kendine mal eder, gostergeyi parcalara ayirir, elestirel bir montajla yeniden yazar. Bu 'mal etme' durumuna temelluk sanati da denebilir. Ozellikle 1970 sonlari ve 1980 baslarinda bir cok sanatci bu stratejiyi kullanmistir. Ornegin Sherry Levine modern ustalarin eserlerini kendine mal ettigi bir dizi calisma olusturmustur ya da Barbara Kruger, yine bu yontemle cinsel kaliplarla mucadelesinde sanat dunyasi ve populer kulturde ayni sekilde isleyen erkeklik ve kadinlik soylenini sorgulamistir.
Gunumuz onemli sanatcilarindan Serkan Ozkaya da bu yonteme sikca basvurur. Islerinde  'kopyalama, özgünlük ve çoğaltma' gibi kavramlarla ilgilenen Serkan Özkaya' nin en begendigim islerinden biri de gazeteleri elle cizerek yeniden urettigi ve bu hazir nesneyi bir sanat yapitina donusturdugu isleridir. Bu projeyle Avrupa ve Amerika'da sergilere katilan Ozkaya, İsveç gazetesi Aftonbladet'ın sanat sayfasıni, haftalık Alman gazetesi Frietag'ın ön ve arka sayfalarıni son olarak da The New York Times'in sayfasini hazirladi, uluslaraarasi sanat ortaminda onemli adimlar atti.

"21 Eylül 2003 tarihli Radikal'i alanlar şaşırmıştı. Önlerinde duran gazete belli ki elle çizilmişti, ama içindeki haber ve resimler olması gerektiği gibiydi, yani gerçek ve güncel... Şaşkınlığı atlatanlar gazetenin birinci ve 24'üncü sayfalarının bir sanat projesine dönüştüğünü anladılar: 'Bugün Tarihi Öneme Sahip Bir Gün Olabilirdi'. 15 Aralık 2006'da The New York Times'ı alan Amerikalı okurlar da Türkiye'deki Radikal okurlarıyla aynı şaşkınlığı yaşadı. Gazetenin haftalık sanat etkinliklerine dair haber ve yorumlara yer veren ilavesi 'Weekend Arts'ın birinci sayfası elle yapılmıştı. Haberler, fotoğraflar, yazılar yerli yerindeydi, ama bu gazete elle yapılıp sonra baskıya girmişti. "

                                         

21 Ekim 2009 Çarşamba

Performans Tutkunu Abramovic

Kadin, 19. yuzyila kadar aslinda sanat tarihinde bir temsil nesnesi olarak hep var oldu. Ancak 19. yuzyilla beraber bu biraz degisime ugramaya basliyor. Toplumsal yapi degismese de kadinlar sanat hayatinda aktiflesmeye basliyor, akademilere kabul oluyor. 1960'li yillarla beraber ise, kadin artik sanatin hem nesnesi hem oznesi durumunda.  Yapiti kendi bedenleri uzerinden anlatiyorlar. Marina Abramovic de sanatinda kendi bedenini kullanan sanatcilardan. Abramovic feminist sanata yakin dursa da sanatci asil performans sanatcisidir. Islerinde insan bedeninin dayanikliligini sorgular. Performanslarinda, kendini kesmiş, kırbaçlamış, buz kütleleri üzerinde vücudunu dondurmuş,  kendini izleyenlerin vücudu üzerinde istediklerini yapabilmesine müsade etmiştir. “Tehlikenin tanımını zorlayan ve kurcalayan sanat benim ilgimi çekiyor ve dahası, izleyenin gözlemi burada ve şimdi olmalı." diyor. Onun icin sanat, zihinsel ve fiziksel sinirlari zorlayarak aciyi kontrol altina almaktan geciyor.

                      

Atolyesinden Jeff Koons

                       

19 Ekim 2009 Pazartesi

Okuma Kosesi








Galeri Apel'deki Okuma Kosesi konulu sergiye son gununde yetisebildim.Goremeyenlere ufak bir bilgilendirme: En buyuk esinlenmesini kendi  kulturlerinden alan sanatcilar sabun, portakal, hamursuz gibi bircok farkli  malzeme kullanarak cagdas kitap yorumlamalari sergiliyorlar. 
“İnsan neyle yaşar?” temalı 11. İstanbul Bienaline, “kitap insanın en iyi dostu” klişesinden haraketle  galeriyi  bir “okuma köşesi” ne donusturuyorlar. 

Ghada Amer




Nisantasi Dirimart' ta 25 ekime kadar sergisi devam eden Misirli sanatci Ghada Amer, islerinde feminist bir tavir sergiliyor ve sanatin sadece erkeklerin ozerkliginde olan bir alan olmasi durumuna karsi cikiyor. Islerini, kadinlarin gunluk hayatta karsilastiklari bahcivanlik ve nakis gibi domestik pratikleri tualinde veya dis mekanlarda olusturdugu alanlarda kurgulayarak meydana getiriyor. Amer, islerinde elestirel bir bakis ortaya koysa da bu aktivitenin estetik yonunu hicbir zaman yok saymiyor cunku ona gore saf kritik olan bir sanat, propagandadan oteye gecmemektedir.

18 Ekim 2009 Pazar

Modernist Kirilmalar - Frank Stella





1936 dogumlu Amerikali ressam Frank Stella, gec boyasal soyutlamanin ve Minimalist resmin onculerindendir. Resimsel mekan anlayisina karsi resmin fiziksel bir varlik gibi algilanmasina yonelik arastirmalar gerceklestirmistir. Siyah zemin uzerine beyaz cizgilerle gerceklestirdigi yapitlar minimalizm akimina giden yolda onemli bir asama olarak nitelendirilmistir. Minimalizm, Pop Art'la beraber modernist kirilmayi saglayan akimlardan biridir. Hem gec modernist bir yerde durur hem de yeni avangard sanatin bir parcasi haline gelir. Minimalizm geleneksel heykel anlayisina karsi cikar. Heykel artik bir kaide uzerinde duran ya da saf sanat olarak gorulen br calisma olmaktan cikar, ortama ozgu tanimlanir.   Hazir yapitlarin, endustriyel urunleri kullanan minimal sanatcilar neyin sanat olup neyin olmadigini sorgularlar ve yapitlari ayni zamanda ne resim ne heykel olarak tanimlanabilir.Heykelin modern tarihini yeniden degerlendirir. Ayrica minimalist sanatin en ayirt edici ozelligi alginin degisebilirligi uzerine odaklanmasidir.
Stella'nin resimleri de neyse oydu. Resimlerinde karsilastigimiz indirgemeci estetik elestirmenlerin minimalizmde karsi geldigi seyin ta kendisiydi. Minimalizm, sanat izleyicisinin en zor isindigi akimlar arasinda yer aldi. Bunun baslica sebebi de kullanilan malzeme sebebiyle yapitin sanat olup olmadigi tartismasina cok uygun bir zemin olusturmasiydi. 

16 Ekim 2009 Cuma

Cesme


Canan Senol islerini uretirken kendi kisisel yasamindan yola ciksa da is ortaya ciktiginda tum kadinlarin hikayesi oluyor.  Yapitlarinda feminist bir konum sergileyen sanatcinin en cok ilgilindegi sey ozel alanin politiklesmesi. Senol su sozleriyle acikliyor bu durumu: "Özel hayatımızda günlük temizliğimizden tut, cinsel yaşamımıza, bireysel ilişkilerimize; üremeden tut, toplumsal yaşayışımıza kadar özel yaşantımızı belirleyen belli kurallar var. Bunlar, ister devletin, ister gelenek göreneklerin koyduğu kurallar olsun, kendi içimizde oto-kontrolle uyguladığımız şeyler. Nasıl giyineceğimizden nasıl yıkanacağımıza kadar belirlenmiş." 
Genellikle kendi bedenini kullanan sanatci,  toplumun dayattigi belli estetik kurallarinin disina cikiyor. Bedenini teshir etmekten cok bedenini  anlatmak istediklerinin bir aracisi olarak sergiliyor. 11. Istanbul Bienalinde Cesme isimli isiyle karsimiza cikan sanatci Marcel Duchamp'ın ünlü yapıtına ve Bruce Nauman'ın Çeşme Olarak Otoportre'sine gönderme yapıyor. Senol bu videoyu dogum yaptiktan hemen sonra cekmis. Siyah bir örtünün önünde sallanan bir çift şişkin kadın göğsünü yakın çekim gösteriyor. Göğüslerden ağır ağır ama sürekli olarak süt akıyor, duyduğumuz tek ses de damlayan süt sesi.

15 Ekim 2009 Perşembe

11.Istanbul Bienalinden Esintiler

Bienali gezmeye henuz vakit bulamadiysaniz, gitmeden biraz fikir edinmek icin antrepodaki islere kisaca bir goz gezdirin.
                                      

                                    

ISTANBUL BIENNIAL 2009 - part one from aljoša abrahamsberg on Vimeo.

No Love Lost, Blue Paintings





Londra-Manchester' daki The Wallace Collection, Damien Hirst'un 25 tane resimden olusan yeni serisine (
No Love Lost, Blue Paintings) ev sahipligi yapmaya basladi. Sanatcinin 2006-2008 yillari arasinda yaptigi bu resimleri, kendi sanat gecmisine donup resimle tekrar  tekil bir iliski icine girmesinin sonucu olarak kabul edebiliriz. 

David Hammons, Kartopu Satisi


1943 Dogumlu Hammons ozellikle 1960 ve 70' lerde New York'da gerceklestirdigi islerle taninir. Siyahlarin haklarini savunmak adina islerinde irkci karsitligi bir tavir soz konusudur. Ote yandan, muzelere ve sanatcilarin islerinin bir kuruma bagli olarak sergilenmesi durumuna da tepki gosterir. Ona gore sanat, sokakta gunluk yasamin icinde gerceklestirilmesi gereken bir pratiktir. Sanatcinin en bilinen isi 1983' te Manhattan' da gerceklestirdigi Kartopu Satisidir(Bliz-aard Ball Sale). Bu performans sanatcinin, muzelerin  sanat yapitina para bicme durumuna karsi uyguladigi parodik bir girisimdir. Ayrica yine siyahi bir sanatcinin sokakta bembeyaz kartoplari satmasini da irkciliga karsi yapilmis ironik bir tavir olarak da algilamak mumkun. Hammons'in sanat hakkinda kendi agzindan cikan bazi dusunceleri: 

"WHEN I WAS IN CALIFORNIA, ARTISTS WOULD WORK FOR YEARS AND NEVER HAVE A SHOW. SO SHOWING HAS NEVER BEEN THAT IMPORTANT TO ME. WE USED TO CUSS PEOPLE OUT: PEOPLE WHO BOUGHT OUR WORK, DEALERS, ETC., BECAUSE THAT PART OF BEING AN ARTIST WAS ALWAYS A JOKE TO US.
I WAS TRYING TO FIGURE OUT WHY BLACK PEOPLE WERE CALLED SPADES, AS OPPOSED TO CLUBS. BECAUSE I REMEMBER BEING CALLED A SPADE ONCE, AND I DIDN'T KNOW WHAT IT MEANT; NIGGER I KNEW BUT SPADE I STILL DON'T. SO I TOOK THE SHAPE, AND STARTED PAINTING IT.
I LIKE DOING STUFF BETTER ON THE STREET, BECAUSE THE ART BECOMES JUST ONE OF THE OBJECTS THAT'S IN THE PATH OF YOUR EVERYDAY EXISTENCE. IT'S WHAT YOU MOVE THROUGH, AND IT DOESN'T HAVE ANY SENIORITY OVER ANYTHING ELSE.
DOING THINGS IN THE STREET IS MORE POWERFUL THAN ART I THINK. BECAUSE ART HAS GOTTEN SO....I DON'T KNOW WHAT THE FUCK ART IS ABOUT NOW. IT DOESN'T DO ANYTHING. LIKE MALCOLM X SAID, IT'S LIKE NOVOCAINE. IT USED TO WAKE YOU UP BUT NOW IT PUTS YOU TO SLEEP. I THINK THAT ART NOW IS PUTTING PEOPLE TO SLEEP. THERE'S SO MUCH OF IT AROUND IN THIS TOWN THAT IT DOESN'T MEAN ANYTHING. THAT'S WHY THE ARTIST HAS TO BE VERY CAREFUL WHAT HE SHOWS AND WHEN HE SHOWS NOW. BECAUSE THE PEOPLE AREN'T REALLY LOOKING AT ART, THEY'RE LOOKING AT EACH OTHER AND EACH OTHER'S CLOTHES AND EACH OTHER'S HAIRCUTS.
THE ART AUDIENCE IS THE WORST AUDIENCE IN THE WORLD. IT'S OVERLY EDUCATED, IT'S CONSERVATIVE, IT'S OUT TO CRITICIZE NOT TO UNDERSTAND, AND IT NEVER HAS ANY FUN. WHY SHOULD I SPEND MY TIME PLAYING TO THAT AUDIENCE?"
DAVID HAMMONS 1986

Chris O'Shea

Twitter da bir arkadasimin koydugu bir link sayesinde tanidigim bir sanatci Chris O'Shea. Genellikle kurdugu yerlestirmelerle interaktif bir ortam yaratan sanatci izleyicinin dikkatini cekerek onu yapitin bir parcasi haline getiriyor. Soyle ki izleyici, onun hareketleri ve yapitla kurdugu iliski sayesinde is meydana cikiyor. Cok begendim, yine ben bunu niye disunemedim dedirten cinsten! Daha fazla merak edenler icin: http://www.chrisoshea.org

                                  

Hand from Above from Chris O'Shea on Vimeo.

13 Ekim 2009 Salı

Venedik Bienali Vol1 Giardini









                                                                      bruce nauman

                                                                    pietro roccasalva


                                                                wolfgang tillmans



                                                                   nathalie djuberg

                                    

                                                          dominique gonzalez foerster video
                                                              



                                                                     fiona tan videolar



                                                             jef geys quadra medicinale